30 Nisan 2009 Perşembe

El-Muhkem Fî Şerhi'l Hikem

Kastamonulu Balıklızade Ahmet Mahir Efendi (1860-1922) tarafından şerh edilen El-Muhkem Fî Şerhi'l Hikem isimli eseri sadeleştirip yayına hazırlayan Selahattin Hacıoğlu Beyin kitaba yazmış olduğu önsözden:

Yahya Efendi Dergahının son şeyhi Abdülhay Öztoprak Hazretlerinin (1884-1961) ders olarak okuttuğu ve tasavvufi hikmetlerin derin manalarının anlaşılır bir dille izah edildiği bu eser, Ergun Zekai Tamer Efendi Hazretlerinin emir ve himmetleri ile günümüz diline çevrilerek kısmen sadeleştirilmiş olup ilk kez baştan sona ve şerhleriyle birlikte Ümmet-i Muhammed'in istifadesine sunulmuştur. Temenni ederiz ki bu kıymetli eseri okuyup amel etmeye çalışanlar, kitapta geçen hikmetlerin manalarından azami derecede istifade ederler.

26. Hikmet:

Ey mürid! Rabbin ile talep ettiğin şey yolunda gider, kolaylaşır. Nefsinle yapmaya kalkıştığın işler ise rast gitmez ve sonu hüsran olur.

İzah:

Buradaki talep, dini taleplerin ve mercii din olan dünyevi maksatların topunu kapsar. Bir sadık mürid; bütün ihtiyaçlarını Cenabı Hakka bırakır ve her işinde Allah'a tevekkül ederse, Allah da onun bütün müşkillerini halleder ve uzakları yakın, zorları kolay eder. İlim ve dirayetine güvenen, güç ve kuvvetine itimat eden kibirli müridi ise, kendi haline bırakarak mahrum ve perişan eyler. Dahası onu istediği, ümitle beklediği her şeyden uzaklaştırır ve mahzun eder. (s. 42)

33. Hikmet

Gaybî sırlar yerine, içindeki gizli ayıpları öğrenmeye çalışman senin hakkında daha hayırlıdır.

İzah:

İnsanın riya, kötü ahlak ve makam sevgisi gibi nefsani zaaflarını anlayarak mücahede ve ibadetle bunları gidermeye çalışması kuşkusuz ledünni marifet ve keramet gibi melekut alemine ait sırları müşahede etmesinden daha hayırlıdır. Çünkü gaybî sırların keşfini arzulayarak ibadet etmek, ilahi rızayı amaçlayan kulluğa zıt bir şeydir. Kerametin esnekliğine mübtela olan gönül de vuslat zevkinden mahrum kalır. İnsan-ı kamile lazım olan ise, keramet istemek değil, istikamete rağbet etmektir. İstikametin elde edilmesi için de nefsani ayıpları görmek ve giderilmesine gayret gösterilmek gerekir ki, bunların afetlerinden ameller kurtulsun, gelen haller saf ve katışıksız olsun. Dahası zât âyinesinden cehil ve gurur tozları silinsin; varidat silsilesinden şerli hususlar kesilmiş olsun. Nitekim, “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu!” hadis-i şerifinin yüksek manasınca, Allahü Tela’yı bilmek için lazım olan nefsi bilmektir, ifadesinden kastedilen şey de nefsani kusurları bilip gidermeye çalışarak kemale erilmesi ve Zülcelal’in nurunun müşahede edilmesidir. (48-49)

63. Hikmet:

Zillet ağacının dalları, ancak tamah tohumu üzerine neşvünema bulur

İzah:

Kalp tarlasına tohum gibi olan tamahı ekme ki, ondan zillet ağacı biterek dal budak salmasın! Çünkü, zilletin her çeşidi tamahın çokluğundan meydana gelir demektir.

Tamah, nefsani afetlerin en büyüğü, belki bütün afetlerin membaıdır. Zira, tamah Hakkı bırakıp da halka iltica ve dalkavukluk demektir. Bu da Âlemlerin Rabbini unutarak insanlara itimat etmekten meydana gelir. Artık bunun neden olacağı mezelletin (zelilliğin) çeşitlerini saymak mümkün olmaz. Kamil bir mümin için ise, nefsini aşağılatma helal olmadığı gibi geçerli bir sebep bulunmaksızın zilleti istemek de haram olur.

Tamahın daha başka bir sebebi de takdir-i ilahi hakkında tereddüt ve şüphedir. Tamah, izzeti gerektiren imanın hakikatine aykırıdır. Çünkü iman ehlinin "Şeref, Allah'ın, peygamberinin ve inananlarındır." (Münafikûn, 8) ayetini temel alarak büründüğü izzet ağyara değil, Allah'a itimattır. İzzet, ilahi takdire tam bir inançla, dahası kalp itminanını ve himmet yüksekliği ile hasıl olan bir meziyettir.

Yahya bin Muaz Hazretleri, tamahın karşıtı olan vera'yı iki kısma taksim ederek şöyle dedi: "Biri zahiri vera' ve diğeri batıni vera'dır. Birincisi vücut azalarının hareketinin ancak Allah için olmasıyla; ikincisi, Hakkın tecelligahı olan kalbe Allah'tan başka bir şey dahil olmamakla hasıl olur!" Bir başka büyük zat da: "Vera', müridin hareket ve hareketsizlik halinde, her zaman Cenab-ı Hallâk'ı müşahede etmesi ve Hakkı müşahedenin yanı sıra hareket ve hareketsizliğin de ortadan kalkarak Bâki Hak ile kalmasıdır!" buyurmuştur. (86-87)

Hikem'ül Ataiyye / El-Muhkem Fi Şerhi'l Hikem, Tercüme & Şerh: Kastamonulu Balıklızade Ahmet Mahir, Hazırlayan: Selahattin Hacıoğlu, Beyaz Lale Yayınevi, {2006}

{Kitaptan okudukça ve fırsat buldukça güncelleyeceğim inşaallah}